26 Ağustos 2021 Perşembe

Bilirkişi

 Uzun bir süredir siyasi ve ekonomik sistemin mi kusurluğu olduğunu yoksa insan doğasının mı kusurlu olduğunu düşünüp dururdum.

Ancak şunu anladım ki ne ekonomik ne de siyasal sistemler ne de kötü demagoglar bunun sorumlusudur.

Bir futbolcu ezeli rakibine fazla para için transfer olabilir. Bir siyasetçi bu güne kadar savunduğu ideolojiden dönüp başka bir partiye geçebilir. Bir gazeteci yazdığı yazıların tam tersini yazmaya başlayabilir. 

Biz buna profesyonellik diyoruz.

Herkes çıkarına göre 360 derece dönebilirken bizim savunduğumuz şeyler ne uğruna? Hani kurbağanın suyunu yavaş yavaş ısıtırsın da suyun ısındığını fark edemeden geberir gider ya biz de bazı şeylerin değiştiğini farkedemeden geberip gideceğiz. 

Her siyasi ve ekonomik sistemin kusurlu olduğunu/kusurlu olacağını bilip kendi hatamızı örtbas ediyoruz. Dolayısıyla sorun sistemden ziyade zihniyette.

anayasa var ama takan yok

hukuk var ama adalet yok

kalifiye eleman var ama liyakat yok

din var ama ahlak yok...

Dediğim gibi sorun sistemde değil zihniyette. Amına kodumun devletinin elinin değdiği yerde liyakat olmuyor orası ayrı da hiç mi yok aranızda demokrat insan? Ölüm gibi bir gerçeğin olduğu dünyada ne için yaşıyorsunuz? Şeref, namus, haysiyet LetGo'da satılmıyor. Gerekli koşullar ve şartlar sağlandığında her insanın 360 derece dönebilme ihtimali varken sözüm ona aralarından biri de çıkıp demiyor biz ne yapıyoruz diye.

Değişmeyen tek şey değişimdir.

Bu lafı küçükken berbere tıraş olmaya gittiğimde berberin dükkanının önünde görürdüm. Çok sene sonra üniversite yıllarımda anladım ki bu söz Karl Marx'a aitmiş. O amk Noel babasının da bu sözü Heraklitos'un '' Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz '' sözünden arakladığına eminim.(berber Selman kimden arakladı ondan emin değilim.)

Sorun şu; Her şey değişiyor, gelişiyor ancak biz yıllardır süregelen bir zihniyet çıkmazının içindeyiz. 1950'lerde 1960'larda ne isek şu an o durumdayız. Kendimiz için bir şey yapamadığımız zaman bir zihniyete boyun eğiyoruz.

Oruçluyken duş aldım orucum bozuldu mu?

Bu zihniyeti bir soru kalıbına sığdırsam tam olarak bu olurdu. Ulan 1400 sene olmuş hâlâ aynı soru...Bana göre suyu götünle içmiyorsan sorun olmaz ama konu o değil.

Tamamen yanlış mentor. Dinde de aynı şekilde eğitimde de hukukta da. Belki de bilerek dayatıldı. Gerçi siyasal islamcılık uygulanan bir ülkede eğitim ve hukuku alırsan geriye ne kalır. Sivrisinek gibi sokmadan önce uyuşturdular 50-60 senedir sorgulama yeteneğimizi kaybettik bireysel düşünceden çok kolektivizme yöneldik. Bizimle aynı fikirde olan konjonktüre hakim ve sorunu bizden daha iyi bir şekilde dillendiren insanların peşinden gidiyoruz. Bunun da başını genelde siyasiler, bürokratlar çekiyor. Onların da hizmet ettiği nokta belli. Çorba kaynasın.

Son olarak buraya bir şarkı bırakıyorum.

Pink Floyd - Another Brick In The Wall

Sistemin; dayatma, öğretme, zihniyet değiştirme ve zihniyetin kontrol altına alınmasını anlatan en iyi kliplerden biri. Aslında insanlığın kendine ne yaptığını anlatan bir eser. Şarkının sözlerindeki bütünlüğe bakıldığında bir yaşam serüveni vardır ve bu serüven insanın dünyaya getirilişindeki amacın ne olduğu, sonrasında ona verilen eğitimin neye hizmet ettiği ve bu eğitim sonunda biçimlendirilen insanın, yolun sonunda kendisini ne hale getirildiği anlatılır.

Dünyayı mahvetmeye devam eden insanın zihniyetidir bu. Peki bu yıkıma neden olan insanın anne karnından gelen özü müydü? Yoksa bu özün üzerine verilen eğitim mi?

Eğitim deyip geçme, şimdilerde eğitim zihniyet aşılama amacıyla kullanılıyor.


Sonumuz hayır ola...

30 Kasım 2020 Pazartesi

Kill Bill, Rambo ve Kadir Şeker

Selamlar,
Bir laf var Hollywood alkol gibidir insanı sarhoş eder olmayan şeylere inandırır. Avrupa sineması kafein gibidir insanı uyandırır. Hollywood sinemasında yapılan bazı filmlerde kurgu ile bir kimlik yok edilmeye çalışılır, karar mekanizmamız değiştirilir.. Hiç tarih okumamış bir insan Rambo izlediğinde Amerika'nın Vietnam savaşını kazandığını sanabilir ya da Hollywood yapımı II. Dünya savaşı bir film izlediğinde Amerikan askerlerinin aslında sadece filmlerde göreceğimiz fedakarlıkları gerçekten yapmış olduğu düşünebilir. Nitekim de Er Ryan'ı kurtarmak gibi bir kahramanlık da yoktur. Dolayısıyla biz gördüğümüz şeyleri fazla içselleştiriyoruz. Bunu biraz daha açmak gerekirse:


2003 yılında çekilen Kill Bill adlı filmin konusu kısaca : Bill tarafından yönetilen bir çeteye dahil olan Gelin lakaplı bacımız bu çeteye dahil olduğu süre içinde çeşitli suikastlere katılır, Bill den hamile olduğunu öğrenen gelin katil kimliğinden vazgeçip yeni bir sayfa açmak ister ve Texas'a kaçar. Orada bir adam bulur ve evlenecekleri gün Bill tarafından düğün kurşunlanır. Gelin tam 4 sene komada kaldıktan sonra bebeğinin öldüğünü farkeder. Hayatını karartan Bill ve arkadaşlarından intikam almak için intikam planı yapar. Tabii bu intikam alma olayının altının duygusal anlamda doldurulması lazım çünkü bir kiralık katil davasını meşru kılması için bu önemlidir. Filmin başlarında da bu duygu sömürüsü çokça verilir bize, komada olan kadına tecavüz etmeye kalkarlar üstüne işerler suratına tükürürler. Bunu izleyen insanlar da kadının önceki seri katil kimliğini bir kenara bırakıp filmin devamını çocuğunu kaybeden annenin intikam alma planı olarak izlerler. 

Bir başka örnek vermek gerekirse:


Vietnam savaşı, Soğuk savaş yıllarında kendi ülkelerinde savaşmaya götleri yemeyen Amerika ve Rusya'nın oradaki yerel halkı destekleyip savaş çıkarması akabinde kendi askerlerini de oraya yollayıp savaşmasıyla, daha sonra Abd'nin oradaki gerilla halkıyla mücadele edemeyip savaşı kaybetmesiyle sonuçlanan olaydır. Ama ne hikmetse Rambo koskoca ABD ordusunun yapamadığını tek başına yapıp Vietnam'da ABD'nin başarılı olmasını sağlamıştır. Bu başarısından ötürü Serinin devamında Rambo Afganistan'da ve Burma'da Sovyet askerlerine karşı savaşmıştır. Aynı şahsın Rambo filminde de en büyük rakibinin Rus olması yadsınamaz. Rocky filmindeki gibi önce bir Rus boksörden dayak yemesi lazım ya da Rambo filmindeki gibi Vietnam Ormanlarında yaralanması acı çekmesi ona etik olmayan şeyler yapılması, sporculuğa aykırı savaşa aykırı durumlarda bulunulması lazım, ki bu karakter gittiği yolda adam öldürdüğü zaman alkış alabilsin.

Ve son olarak :


Kadir Şeker olayını bilmeyenler için kısa bir özet: Kadir Şeker ülkemizin güzide şehirlerinden buram buram medeniyet kokan Konya'da Sevgilisi tarafından dayak yiyen bir kızı, sevgilisini bıçaklayarak kurtaran gençliğinin baharında aynı zamanda Tıp fakültesi okuyan bir delikanlı. 
Benim bu yazıyı yazmamın temel sebebi ise bu sabah gördüğüm şu tweettir.


Bana kalırsa Kadir Şeker ile Kill Bill ve Rambo arasında fark yoktur hepsi adam öldürmüştür. Bu adam katil olsa bile bir kadının hayatını kurtardığı için ve serbest kalması için Twitter'da hashtagler açıldı, diğer sosyal medya platformlarında kampanyalar başlatıldı.Çocuğun katil kimliği yok edilmeye çalışıldı üstüne üstelik kurtardığı kız 1 kilo eroinle yakalandığında masumiyet seviyesi artırıldı.Kadir Şeker'in hayatını karartan olay kendi iradesiyle sevdiği ve seçtiği adamdan dayak yiyen kadını kurtarmak. Kurtardığı hayat kime fayda sağladı ? Aksine Fedakarlığı daha fazla insana zarar verdi.

9 Mart 2020 Pazartesi

Köpek

Zamanında Arka sıradakiler dizisinde Oktay diye bi eleman vardı, 35 yaşında liseli rolünü oynatmışlardı adama. Neredeyse adetten kesilmiş kızlara da mini etek giydirip liseli gibi göstermişlerdi. Ben o dizi çıktığında daha ilkokuldaydım. Bu dizi yüzünden liseye geçtiğim zaman eve her geldiğimde yüzümün gözümün patlak olacağını düşünürdüm. Babasının yanında Deli Yürek, Acı Hayat izleyen biri olmama rağmen sorunsuz bir öğrenciydim. Kavga istemiyordum, konuşupta halledebilirdik bazı şeyleri. Kavga benim için son diplomasi yoluydu ama bıçaklar çekildiği zaman ilk kendimin kaçacağımı biliyordum. İnsanın kendini bilmesi ne güzel belki de izlediğim diziler bende ters kimlik oluşturdu. Yanımda bıçak taşısam bile hiçbir zaman icraata dönüştüremeyeceğimi biliyordum. Kimsenin beni de o yaşta hiçbir sebepten öldürmeyeceğini biliyordum o yüzden hayat mottom miroğlu yasalarının 4. maddesi oldu. bknz(nefs-i müdafa hariç hiçbir şekilde silah kullanmayacaksınız). O zamana kadar ufak tefek kavgalarım olmuştu. Bir keresinde üst üste iki gün kanlı gömlekle eve gitmiştim. Evdekilerde üst üste aynı soruyu sordu noldu diye Allahtan raconun ne olduğunu erken yaşta öğrenmiştim de iki günüde top geldi  bahanesiyle geçiştirmiştim. Onlarda hiç sormadı amına koyim kim bu ayağının şırazesini siktiğim diye.

Bir kere de restleşilen okul çıkış saati sonrasında ertesi gün hasta oldum bahanesiyle okula gitmedim. O okula gidilmeyen günü iki taraf içinde barış dönemi ilan etmiştim. Karşı taraf kalabalıktı, belki de hazırlık yapmışlardı, hazırlıklarını boşa çıkardığım için bana daha da çok sinirlenebilirlerdi ama ben her şeyi göze almıştım o gün okula gitmeyecektim. Ertesi günde kendime harry potterdaki korunma büyüsünü uygulayıp okula gittim.

Okulun girişinde elemanlar beni köpekle bekliyodu. Köpek ne amına koyim, mağara trollüyle gelseydiniz. İnsan insana köpekle saldırır mı? Köpekle göz göze geldiğimizde o an aklımdan geçen tek şey vardı, evdekilere bir zamanlar kanlı gömleği açıklamıştım, bunu nasıl açıklayacaktım...
Köpekle telepati yolula mı anlaştım yoksa korunma büyüsünün azizliği mi bilemem ama o gün eve tek parça gidebildim.

Yıllar sonra o çocuğu sokakta çakmak gazı çekerken gördüm, Abisinin de hapse girdiğini öğrendim.
İkimizin arasında geçen olayların yanısıra çocuğun yaşantısı itibariyle benden daha çok acı çektiğini düşünüyorum. Benim yaşadığım acı ya da korku beni kemale erdirmedi ancak küçük yaşta üzerinden ders çıkarma, olumlu yönde değişme konusunda yardımcı oldu.

Ben insanları John Locke gibi boş bir levha olarak görüyorum. Doğuştan gelen içgüdülerimiz kesinlikle vardır, ve bir çoğumuz aslında rasyonel düşünmeden sadece içgüdüsel olarak yaşarız ki, o çocukta öyleydi...
Keza ben de kendimi içgüdülerimle ve hislerimle yaşadığımı zannederdim, çünkü hayatta aldığım kararlar çoğu zaman rasyonel olmadı. Ancak son zamanlarda farkettiğim şudur ki aslında bizim içgüdü zannettiğimiz şey;tecrübelerimize, yaşadığımız eski olaylara dayanan bilinçdışından ibarettir. İçgüdü yok demiyorum ancak bana göre içgüdü, yaşadığımız olayların etkisinde kalarak verdiğimiz kararlardır.


22 Şubat 2020 Cumartesi

DOLDUM

Amacım kendi bildiklerimin en doğru olduğunu ispatlamaya çalışarak ego tatmini sağlamak değil. Bunların hepsi anlaşılma ihtiyacı , bir şeyler üretme ihtiyacı, sürekli aynı şeylerin konuşulduğu yerde susmayı tercih etme ihtiyacı... benim artık reklamlardaki 10 insandan 9unun önerdiği diş macununu önermeyen insana ihtiyacım var çünkü o insan kendi ayakları üzerinde durmayı becerebilmiş kendine ait bir düşüncesi olan hatayı daima kendinde arayan ağlak bi vasıfsız değildir.


Buraya şöyle bir tanım bırakıyorum umarım ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Elle tutulur bir yeteneğinizin olmaması, sürekli aynı hatayı tekrar ediyor oluşunuz sistemin hatası değildir. Kişinin kendiyle olan ya da toplumla olan ilişkisinde sistem hatası arayanlar yukarıdaki tanımı bir daha okuyabilir. Eğer sistem herkesi aptallaştırsaydı hepimiz katil, hırsız, tecavüzcü olur çıkardık.

Birey olmayı becermekten çok birbirimize muhtaç kaldık, kendimizi herhangi bir çatıya herhangi bir kolektif gruba sokamadan rahat edemiyoruz bu sayede daha da kalabalık oluşumuzdan güç alarak ortalama ıq'muza rağmen kendimizi  özel ve zeki sanıyoruz.

 Farkında değiliz robotlaştık, sağlıklı düşünüp sağlıklı tartışamıyoruz. Büyüklerin karşısında bacak bacak üstüne attığında seni yanağında 35 kilo et beni ile yargılayan Duran Emmi oldu. Toplumsal ahlaka %2 oranla ters düşen bir şey tartıştığın zaman yok yeğenim o öyle değil cevabını aldın. E dayı biz senden ahlak dersi alacaksak yarrağı yedik o zaman. Ahlak dendiği zaman senin aklına hala din kültürü ve ahlak bilgisi geliyor. Bana farklı şeyler söyle senden usta yoda olmanı beklemiyorum ama sen konuşmaya başlayınca içim kararıyor be. Üretmemişsin, üretmeye gayret etmemişsin, üreteni de aşağı çekiyorsun. Senin gibi varlığını sürdüren ilkesiz,anlayışsız, kendini müslüman sanan ama daha çok pagan inanışlarına sahip olan insanlar yüzünden benim anlaşılma ihtiyacım lüks haline geldi.
Geçenlerde bize iyi gelmeyen şeyler listesi yaptım.

Bize iyi gelmeyen şeyler
1) Müge anlı
2)Nusret
3)Teknolojik yozlaşma

Nusret'in bu konuyla alakası yok, ama bu piç yüzünden sipariş ettiğimiz nohutlu pilav bile şovmen şefler aracılığıyla geliyor. Neyse konumuza dönelim... sabahtan akşama kadar sabah kuşağı izlesem kafayı yerim herhalde bize o ahlak dersi veren Duran Emmilerin, Muharrem Dayıların yasak aşkları uğruna birbirlerini öldürmesini dinliyoruz. Çok mu canınız sıkılıyor amnakoym, ne varsa bu köylülerde var ha...çocuk tecavüzleri,saçma sapan cinayetler ama müge ablamız bulup çıkartıyor cinayetin gizemini allah başımızdan eksik etmesin(!).
Çocukluğunu sürekli dışarda geçirmiş biri olarak bu yeni nesile acıyorum. Müge Anlı yüzünden yeni nesil çocuklar çocukluğunu yaşayamıyor. Dışarda hayatı öğrenemeyen arkadaşlık bağı kuramayan birey mecburen evde kapalı kalıyor ve teknolojinin, bireyleri yozlaştırma süreci başlıyor...
Ben küçükken benim için dayak yiyip sonra bana dayak atan Halil Abi'yi özledim...






5 Ocak 2020 Pazar

Gereksiz Çoğaldık



   Çocuk doğum oranlarının en yüksek olduğu dönem savaş dönemleridir, bireyleri çocuk yapmaya iten bir çok neden vardır ama bunun başlıca nedeni strestir. Birey yoğun stres altında olduğunda beyin bireye stresten kaçmanın en kısa yolunu gösterir.Savaş stresi kişiyi üremeye iter,savaş sonrası yıpranan nüfusa katkıda bulundurur fakat dünyaya gelen çocukların da bu çocuklardan önceki nesilden farklı olması gerekir.Eğitim ile bu insanların hayatı şekillenmeyecekse gelinecek durum yine savaştır ya da yoksulluktur. Savaş, bütün diplomasi yolları tükendiğinde başvurulacak son çare olarak görülürse bu kısır döngü sürekli kendini tekrarlayacaktır.
  ''Türk'' kelime anlamı olarak çoğalan demektir.Göçebe yaşam,savaş stresi onları çoğalmaya itmiştir.
Hatta Türk mitolojisinde bozkurt teşkilatlanmayı sembolize eder. Dolayısıyla göçebe yaşarlar ama teşkilat halindedirler. Teşkilat dediysek Escobar tarzı teşkilatlanma değil, en çok bilinen türk destanı Bozkurt bunu çok açık bir şekilde anlatır.

Türkler bir savaşta yenilir düşman askerleri Türkleri öldürürler. Yalnız on yaşlarında bir erkek çocuğu sağ bırakırlar.
Düşman askerleri, bu son Türk'ü de acılar içinde ölsün diye kollarını ve bacaklarını keserek bir bataklığa atarlar. Daha sonra düşmanlar tekrar gelip o çocuğu da öldürmek isterler. Ancak bir dişi kurt, çocuğu dişleriyle ensesinden kavrayarak kaçırır, kimsenin bulamayacağı bir mağaraya götürür. Yaralı çocuğu iyileştirir, besler, büyütür. Destana göre Göktürklerin bu dişi kurttan türediğine inanılır. Daha sonra çoğalan Göktürkler, ordular kurup düşmanlarına saldırırlar ve atalarının öcünü alırlar. Tekrar egemenliklerini kuran Türkler, atalarının anısına, onlara hürmeten otağlarının önlerine daima kurt başlı bir sancak dikerler. Bozkurt'un Türklerin sembolü olmasının bir nedeni de Bozkurt'un özgürlüğüne olan düşkünlüğüdür. Türkler de özgürlüğe çok önem verdikleri için, kendilerini Bozkurt ile özdeşleştirmişlerdir.

  Kısacası karakteristik özelliklerimiz,çoğalma iç güdümüz hayatta kalmaya yönelik olduğundan genetiğimize kodlanmış durumda.
Bugün Avrupa ülkelerinin nüfuslarına baktığımız zaman 1.Sırada Almanya 82 milyon, 2.sırada ise Türkiye 80 milyon olarak görüyoruz.
Ancak şöyle bir durum var.Almanya I.dünya savaşına girerken nüfusu 82 milyon, II. Dünya savaşına girerken nüfusu 69 milyondu.
I. Dünya savaşında Osmanlı'nın nüfusu 29 milyon, II. Dünya savaşında Türkiye'nin nüfusu ise 19 milyondu.Bu da demek oluyor ki II. Dünya savaşından günümüze Türkiye'de umarsızca çoğalma yaşanmış ve sonrasındaki trajediyi beraberinde getirmiştir..İşin trajik kısmı çoğalan nüfus verimli olarak kullanılamamıştır ve halkın büyük kısmı fakirleşmiştir.


  Çok sevdiğim bir laf var. Zengin parasıyla, fakir karısıyla oynarmış. O yüzden zenginin çok parası, fakirin çok çocuğu olurmuş.Kesinlikle bağlı bulunduğumuz din ile de alakası var nasıl olsa rıskı vardır deyip çocuk yaparlar ama rısk değil risk vardır.
bencilliğe kılıf da hazır,her şeyden mahrum kalmış,çocuk sevgisinden de mi mahrum kalsaymış.zaten her şeyden mahrum kalma sebebi, ailesinin de fare gibi üremiş olması, kendi de aynısını yapıp fakir kaldım diyor. O çocuğa yatırım yapmazsan elde kuru ekmek 80 IQ moronlar yetişiyor. O moronlar da asgari ücretle başka moronlara annelik babalık yapıyor.Kısır döngü böyle devam ediyor.Fakirsen bir çocuk yap bütün ekmeğini ona akıt.En azından bir kişi bu bataklıktan kurtulmuş olur.Çok çocuk yaptıkça kurtuluş şansın da azalıyor.Bunu kabullenmeleri ise 3-5 nesil alıyor.

  Bir de evlenmeyi,çocuk yapmayı başarı görenler var.Şu hayatta bir şeyleri başarabilmiş olmayı hissetme açlığı.Çoğu kişi bu yüzden evleniyor.Bu yüzden çocuk sahibi oluyor.Başarabildim, yapabildim diyebilmek için.Bunları başarı olarak görmek de ayrı bir toplum yarası...
Üremeyin len artık cahil insanlar kimse sizin sümüklü çocuklarınızı dilenirken görüp üzülmek zorunda değil zaten yeterince üzülecek şey var bir de size üzülmeyelim 


3 Aralık 2019 Salı

Hitler ve Darwinizm




  Hayatta alınabilecek farklı hazlar vardır.Kimileri ideolojilerle uğraşır kimileri teoriler ortaya atar,kimileri de insanların bu uğraşlar sonucu gerçek hayatta ne işe yarayacağını sorgular. Dolayısıyla herkesin bu hayattan aynı hazzı alması mümkün değildir. Günümüz dünyasında var olan şeylerin temeli gerçek hayatta bunlar ne işimize yarayacak dediğimiz şeylerin temeline bağlıdır. Hiçbir ideoloji ya da icat kalıptan döküldüğü gibi yaşamını sürdürmez.İlk telefon ile şimdiki telefon aynı mı? İlk bilgisayar? ... İllaki somut bir nesne olması gerekmez Devlet politikaları? Hukuk? hepsi insanların ihtiyaçlarını ve yaşamını kolaylaştırma doğrultusunda gerçekleşmiyor mu?
  İnsanlar doğası gereği sorgulamaya meyilli olduğu için ya da bırakalım sorgulamayı insan olduğu için her şey bunun etrafında gelişiyor.Fikirler yüzünden savaşlar çıkıyor,insanları öldürmeye yönelik icatlar yapılıyor.Demek ki senin bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak dediğin şeyler öyle boş şeyler değilmiş.
Büyük kafalar fikirleri,orta kafalar olayları,küçük kafalar kişileri tartışır demiş bir Çin atasözü bende bu yazımda milyonlarca kitleyi peşinden sürüklemiş iki büyük insanın fikirlerinin birini tez diğerini antitez olarak alıp ortaya bir sentez çıkaracağım... benim de hazzım bu(!)


  Hitler'in o meşhur sözlerini bilirsiniz,yaptığı işleri meşrulaştırma adına söylediği şeyler.Kimse demesin ki Hitler'in başa gelmesi yasalara aykırıydı. Hatta yaptığı işleri darwinizme uygun bir şekilde yapmaya çalıştı ve bunu söyledikleri sözlerin arkasına sığınarak meşrulaştırdı.Kısa bir darwinizm özeti yapmak gerekirse Darwinizm, hayatı bir savaş ve mücadele yeri olduğunu ve bu mücadelede güçlü olanların güçsüz olanları yok ederek hayatta kalabileceğini söyler.Bu tezin doğru olduğunu kabul eden toplumlar ise birbirlerini ezerek,yok ederek,katlederek hayatta kalmaya çalışır.Bu düşünceyi benimseyen toplumlar için hiçbir gayrimeşru durum yoktur aksine bu doğal bir durumdur.
Bir kaç Hitler sözü ile devam edelim
  Zayıfa acımak doğaya ihanettir.
  Yaşama hakkın mücadele gücün kadardır
  Ben dünyaya insanları güçlü yapmak için gelmedim,onların güçsüzlüğünü kullanmak için geldim gibi söylemleri vardır.
  Aslında Darwin temellendirmesini daha çok hayvanlar üzerinden yapmıştır fakat yine başa saracak olursak hiçbir ideoloji kalıptan döküldüğü gibi uygulanmadığı için Darwin'in kitabının yayınlanmasından çok sene sonra sosyal darwinizm ortaya çıkmıştır.Demek ki bizim gerçek hayatta ne işe yarayacak dediğimiz şey aslında insanoğlunun rekabete ve mücadeleye dayalı anlayışıyla daha sonrasında ise 1914'te savaşla sonuçlanmasına yol açtı.Bunu dahada açacak olursak sosyal darwinizm yeni doğmuş faşizm ideolojisine etki yarattı.
  Peki bu Hitler'in yahudi ırkıyla alıp veremediği neydi?
Yahudiler köken olarak büyük ölçüde teolojiktir.Bunu BOP kutsal kitap adlı yazımda bahsetmiştim.
Yahudiler İsa mesihin ölümünden sorumluydular ve İsa'nın mesihliğini reddediyolardı.
Hitler'in yahudilerle alıp verememe sorununun hem dinsel bir boyutu var hem de ekonomik boyutu var dinsel boyutunu kabaca açıkladım,ekonomik boyutunda ise zamanında başka dinlere mensup insanlar tefeci ya da tüccar olmayı reddederken böyle bir şeyi günah olarak görürken yahudiler buna dinde bulunduğu gibi bir aykırılıkta bulundu.Bu olayı naziler başlatmadı nazilerden önce de yahudiler sürekli survivor hayatı yaşayan bir ırktı.Bazı meslekleri yapmaları yasaklandı,bu sebeple yahudiler ticaret,kuyumculuk,tefecilik gibi işlere yöneldi daha sonrasında ise boynuz kulağı geçer hale geldi ekonomik bir aykırılık da bu sebeptendir.


  Peaky Blinders dizisinin 2.sezonda karşımıza çıkan yahudi Alfred Solomon karakteri kuyumculuk ve ticaret ile uğraşan bir yahudi.Aynı zamanda Büyük Britanya'da da baş gösteren faşizm ideolojisine karşılık adamlarını nasıl kullanması gerektiğini bilen bir karakter.Yahudilerin nasıl zenginleştiğini nasıl ticaret yaptığını merak ediyorsanız bu diziyi izlemenizi tavsiye ederim

  Konumuza dönecek olursak Naziler Almanya'nın 1918'deki yenilgisinden dolayı Yahudileri suçlamışlardı.Yahudiler Alman'ların Versay'daki aşağılanmasından sorumluydular sebebi tabiki de ekonomik çünkü orta sınıfları köleleştiren bankaların ve büyük sermayenin finansal gücünün arkasında Yahudiler vardı.
Hitlere göre Yahudilerin asıl amacı Alman milletini zayıflatmak ve yıkmaktı.Ama sadece bu düşünceye bakılırsa Yahudilerin günah keçisi olarak seçildiğini görüyoruz.Başta Mesih'i kabul etmemelerinden doğan bir temel var.Dolayısıyla Nazizm Yahudileri sahte dini terimlerle ve sahte bilimsellikle suçlamıştır.Gerisini zaten Nazi kamplarından biliyoruz...

  Son olarak Hitler'in kendi ülkesinde yaptığı soykırımlardan bahsedicem.Nazilerin genetik olarak soysuz kabul ettiği ve bir bütün olarak ırkın hijyeni üzerinde zararlı etki oluşturan zihinsel ve bedensel engelli insanlar var. Bunun yanında sapkın kişiler, azılı suçlular ehlileştirilemeyecek olanlarda bu aryan ırkı için tehdit oluşturuyordu.Mantık şu sakatlar,çirkinler soysuzlar Aryan ırkından temizlenecek ve üstün bir Alman ırkı yaratılacak,bunu neye dayanarak yapıyor tabii ki darwinizme.

   I.dünya savaşından sonra Almanlar'ın bireysel özgürlüklerinden vazgeçerek Hitler'i seçmesiyle başlayan sürecin nasıl yıkımlara yol açtığını biliyoruz.Kolektivizm o yüzden kötü bir şeydir.Birey salt olarak bir fikir üretemediği zaman başkalarının düşüncelerine sığınır bunu sadece darwinizm ya da Nazizm olarak düşünmeyin kolektif gruplara katılan bir insanı o gruptan çekip aldığınız zaman kendine ait hiçbir düşüncesi olmadığını göreceksiniz.Her kalabalık haklı değildir her kalabalığın davası doğru değildir.Bireysel özgürlüğümüzü başkasının eline teslim etmektense olaylara biraz daha sorgulayıcı bakalım.Kendi kendine yeten bir insanın kitlesel topluluklara katılmaya ihtiyacı yoktur.Bu yüzden kalabalıklar korkaktır,cahildir ve vasıfsızdır.

  Saygılar.


24 Kasım 2019 Pazar

Oswald Mosley

  Uygun koşullar oluşmadığı için gün yüzüne çıkamayan birini düşünün.
En az Hitler,Musollini kadar tehlikeli aynı zamanda en az onlar kadar akıllı ve faşist. Kendisi Churchill'i devirip yerine geçse ne olurdu bilinmez ama II.Dünya savaşında İngiltere'nin başında olsaydı başka bir tarih konuşuyor olabilirdik.                                                                                                                                         



  Kendisi siyaset dünyasının Zlatan İbrahimoviçi olarak bilinir.Muhafazakar parti liderliğinden,işçi partisi yöneticiliğine,işçi partisi yöneticiliğinden de faşist liderliğe uzanan ilginç bir o kadar da egolu faşist bir liderdir. Peki kimdir Oswald Mosley ?
  İngiliz soylu bir ailenin çocuğu olan Oswald Mosley 1896-1980 yılları arasında yaşadı.Birinci dünya savaşında İngiliz süvari birliğinde görevliydi.Fransa batı cephesinde yaralandı,iyileşti tekrar cepheye katıldı yine yaralandı bu sefer İngiltere Dışişleri Bakanlığında görev yaptı.
  Peki bu sıradan hayatı ne değiştirdi?
  Lord George Curzon adını duyanlar vardır belki,Bu adam İngiltere Dışişleri Bakanı iken Türklere kök söktürmek için elinden geleni yapmıştı.1899-1905 arasında Hindistan Genel Valisi olunca Anadolu'yu da sömürge yapmak istedi bu sebeple kürtleri azınlık statüsüne almak için yaptığı benzer dayatmalar yüzünden lozan görüşmeleri yarıda kesildi


  Lord George Curzon kızını kendi ailesi gibi soylu bir ailenin oğlu ile evlendirmek istedi.İşte bu adam Oswald Mosley.
Kariyerine bakacak olursak
  • 1918'de Muhafazakar partiden Avam kamarasına seçildi
  • Daha sonra partisinden ayrılarak Bağımsız milletvekili oldu
  • 1929-1930'da İşçi partisinde görev aldı
  • 1931 yılında Bağımsız İşçi partisi kurmaya çalıştı,başaramadı
  Ertesi yıl İngiliz Faşist Birliğini kurarak.Benito Musollini'nin Kara gömlekleri modeline göre örgütlendi.Mosley'in hitabet yeteneği çok kuvvetli bunun yanında gazate sahibi olan arkadaşı Vikont Rotermere'nin desteğiyle de gittikçe güçlenen bir örgüt haline geldi.Kadın hareketlerine önem verdi,kadınların faal yönetime katılmasını destekledi özellikle de kadın çalışanı seçimine yöneldi.


  Bu örgütün üyeleri nazilerinkine benzer üniformalar giyerek Londra'nın Doğusundaki Yahudi mahallelerine saldırılar düzenliyorlardı.
  Toplandıkları alanlarda Hitler ve Musollini ideolojisine paralel şeyler söylemiş,faşist ideolojiyi savunmuş ve İngiltereye gerekli olduğunu insanlara anlatmaya çalışmıştır.

  Bunların en büyüğü 4 Ekim 1936'da gerçekleşti.Doğu Londra'daki Yahudileri kovmak ve güç gösterisi yapmak için bu bölgede büyük bir yürüyüş organize etti.
  Mosley Hitler ile arkadaştı ve onun İngiltere'de eş değeri olmak istiyordu.Faşist kara gömleklilerle beraber Doğu Londra sokaklarına halkı terörize etme amacıyla yürüdüler.Fakat geçemediler çünkü karşılarında Yahudi halkı,komünistler,işçi partisi üyeleri,sendikalar ve daha fazlası yaklaşık 250 bin kişiyle karşı koydular.Cable Street Muharebesi diye geçen bu olaydan sonra İngilterede Faşist düşünce güç kaybetmeye başladı.
Daha sonra Mosley 1943'te tutuklandı ama hastalığı nedeniyle çok fazla yatmadı.


  Bu karakter benim Peaky Blinders dizisinde dikkatimi çekti.Hitabet gücü, diksiyonu, hareketleri adeta bana hitleri anımsattı.Dizinin son sezonunda İşçi parti üyesi Thomas Shelby'nin Oswald Mosley'in partisini içten bitirme çabaları,Mosley'e yapıtığı suikast girişimleri,devletin faşizm ile mücadelesi konu alınmıştır.
  Mosley'in Hitler,Musollini,Napalyon,Franco kadar tehlikeli ama onlar kadar popüler olmamasının sebebindeki en büyük rol şüphesiz ki Britanya hükümetidir ve Hükümetin bu ideolojiyi yok etmeye çalışmasıdır.Aksi taktirde yukarda sayılan isimlere bu kişiyide ekleyebilir hatta.eklemeyle kalmaz II.dünya savaşında Büyük Britanya'nın başında bu adamı görebilirdik.
   


  Son olarak bu adamı hatırlayacaksınızdır.İsmi Brenton Tarrant
kendisi Yeni Zelanda'nın ilk teröristi diye adlandırılıyor.15 mart 2019 Cuma günü ChristChurch kentinde cuma namazı sırasında elinde yarı otomatik silahlarla iki camiyi hedef almış ve kanlı eylemi Facebook'tan canlı olarak paylaşmıştı.Saldırıdan önce bir manifesto hazırlamıştı hatırlarsanız.Manifestosunda bahsettiği ve fikirlerine katılıyorum dediği kişi ''Oswald Mosley''

Bu da kaynak isteyen olursa: LİNK



  Saygılar